2019 Rotamız, Tüm İtalya ve Korsika Adası (Fransa)
- Murat BARLAS
- 1 Eyl 2019
- 17 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 7 May 2020
2018 in sonlarına doğru soğuk kış günlerinde, yaz dönemi için motor turumuzu konuşmaya başlamıştık. Aslında işin en keyifli taraflarından biri de organizasyonu tasarlamak. Acaba bu sene kahramanlarımızı nasıl bir macera bekliyordu :)
Serdar üstatla sabah karanlığında köpek saldırıları altında boğazda yaptığımız koşularımızda motor turumuz yavaş yavaş şekillenmeye başlamıştı. Bu sene İtalya keşfedilecek. Tabiki bir de turun #world2touch’ı olmalıydı; "Özel bir yer" keşfedilmeliydi. Uzun yıllardır aklımda #Korsika vardı, neden olmasın bu kadar yaklaşmışken bu özel adaya gitme zamanı geldi diye düşündüm. Plan oturmuştu kafalarda, full İtalya ve tabiki Korsika.
Kabaca rota belli olunca Caner ile birlikte google maps çalışmaları yaptık, gördüğümüz şu olduki iş çok kolay değildi. İki adet deniz geçişi şarttı, birincisi İtalya ana karadan Korsika’ya geçiş ve dönüş. İkincisi, dönüş yolunda İtalya’dan Yunanistan geçişi.
Durum böyle olunca gezinin tarihi ve zamanlamaları extra önemliydi. Çünkü feribot biletleri çok önceden tükeniyordu. Tarihi belirlemek gerekliydi, 2019 yazı da uzun tatillerin olabileceği efsane bir yaz gibi görünüyordu. Acaba bizim küçük turumuz hangi aralığa sıkışacaktı?
Herkes evlere dönüp “family comes first” diyerek yaz tatillerini kesinleştirdikten sonra bize kalan kesişim kümesi Temmuz sonu Ağustos başı gibi görünüyordu. Bu zamana kadar bizim turları Cuma sabah çıkış ve bir sonraki Pazar dönüş şeklinde 10 günlük olarak organize etmiştik. Bu seferde benzer bir 10 gün için, 26 Temmuz 2019 Cuma sabah çıkış ve 04 Ağustos 2019 Pazar yurda dönüş uygun görünüyordu.
En zor taraflar bitmişti. Artık rota ve tarih belliydi. Ayıntılara girebilirdik. Genelde ince rota ve otel tarafını organize etme görevi bende oluyordu. Sağolsun booking.com ve Free-Cancellation imkanı ;)
Ana hatlarıya rota belli olmuştu, motorlar Ro-Ro ile #Trieste’ye gönderilecek, biz de Venedik’e uçacaktık. Sonrasında İtalya-Korsika geçişi ve dönüşü, ardından tekrar Güney İtalya. Ferry ile Yunanistan’a geçiş ve Selanik üzerinden back to home yaklaşık 3.500 km bizi bekliyordu…

Program şöyleydi,
21 Temmuz, Pazar Motorların UnRORO’ya, Pendik’ten yüklenmesi
26 Temmuz, Cuma Sabah uçağı ile Venedik uçuşu, Venedik-Trieste transfer ve motorların alınması, Trieste-Bologna sürüşü, konaklama #Bologna
27 Temmuz, Cumartesi Bologn-Livorno sürüşü, Livorno-Korsika ferry geçişi, Bastia-Ajaccio virajları sürüşü, konaklama #Ajaccio
28 Temmuz, Pazar Ajaccio-Bonofacio virajları sürüşü (Konaklama #Bonofacio)
29 Temmuz, Pazartesi Bonofacio-Bastia sürüşü, konaklama #Bastia
30 Temmuz, Salı Bastia-Livorno ferry geçişi, Livorno-Siena sürüşü, konaklama #Siena
31 Temmuz, Çarşamba Siena-Roma sürüşü, konaklama #Roma
01 Ağustos, Perşembe Roma-Napoli sürüşü, konaklama #Napoli
02 Ağustos, Cuma Napoli-Amalfi-Birindisi sürüşü, konaklama ferry’de
03 Ağustos, Cumartesi Igoumenitsa-Selanik sürüşü #Selanik
04 Ağustos, Pazar Selanik-İstanbul sürüşü
Şubat ayında otel rezervasyonlarını, Nisan ayında ise Istanbul-Venedik uçak biletini ve İtalya-Korsika & İtalya-Yunanistan ferry biletlerini de alıp beklemeye başladık.
Temmuz ayının başında ise UnRORO ile motorlarımızı Trieste'ye göndermek için rezervasyonu ve Venedik-Trieste arasındaki shuttle yolculuğunu organize ettik. Artık şafak saymaya başlamıştık ki Serdar üstadın R1200 R‘ının benzin şamandırası bozuldu. Hemen Borusan İstinye’ye ulaştık fakat Borusan sağolsun 3 haftada şamandırayı getirip takamadı. Bu yolculuğa depoyu devamlı boş gösteren bir motorla çıkacaktık. Daha ciddi bir problem olmamasına duacıydık, çünkü Borusan parçadan bağımsız 3 hafta boyunca yedek parça temin edemediği bir dönemdi.
Motorların bakımları, muayeneler, yeşil sigorta, çanta hazırlıkları derken 21 Temmuz geldi çattı.

Pendik Trieste UnRORO 22 Temmuz, Pazartesi sabaha karşı yola çıkacaktı. Bizden motorları 21 Temmuz Pazar saat 14:00 gibi getirmemizi istediler. Bizde öyle yaptık, gümrük işlemleri biraz uzun sürdü. Saat 17:00 gibi gümrük işlemlerini bitirip motorlar ile vedalaşıp Pendik gümrükten ayrıldık. Caner sağolsun gece 24:00 gibi tekrar Pendik limana gidip motorları gemiye yükledi.
Caner ve Serdar üstat 1er topcase ve 2şer sidecase ile, ben ise 1 topcase + 1 sırt çantası ile yola çıkıyoruz.

Motorları, RORO ile gönderirken motor kıyafetlerimizi, bot, kask, yağmurluk vs sığdığı kadar yükledik. Hatta ben arka seleye çöp torbası içine botlarımı koyup ahtapot ile bağladım. Motorlar Trieste’ye bizden bir gün önce ulaşıp bizi limanda bekleyecekleri için eşyaları yağmurdan korumak önemli.
Keyifle Cuma gününü beklerken hiç planda olmayan bir durum oluyor ve Serdar üstadın 28 Temmuz Pazar günü için sürpriz bir toplantısı çıkıyor. Maalesef iptali mümkün olmayan bir toplantı. Tabi bunlar olurken motorlarımız Akdenizin mavi sularında İtalya'ya doğru yol almakta. Yani geri dönüş zor en azından Serdar üstadın bizimle İtalya'ya gelip motorunu gümrükten çekmesi zorunlu. Ama şartlar ne olursa olsun bu gezi yapılacak :)
Kısa zamanda içinde hızlı bir plan yapıyoruz. Gidiş programını bozmada hep beraber Venedik'e uçup ardından Triesteye gidip motorları alıp Bologna'ya sürüyoruz ve geceliyoruz. Cumartesi sabah üstat motorunu #Bologna havaalanına bırakıp tekrar İstanbul'a uçuyor. Caner ile ben #Livorno'ya ve sonrasında #Korsika'ya devam ediyoruz.
Üstat Pazar toplantıyı yapıp Pazartesi sabah tekrar Bologna'ya dönüp motorunu alıyor ve Livorno'ya sürüyor ve #Livorno'da geceliyor. Caner ve ben salı sabahı 3 gece #Korsika gecelemesi sonrası ferry ile Livorno'ya dönüp üstat ile buluşuyoruz. *Umarım okurken anlarsınız :) Ben yazarken dağıldım :)
Malesef bu program değişikliği ile Serdar üstat Korsikayı göremiyor….
Yolculuk başlasın :)
1. Gün: 26 Temmuz, Cuma Trieste - Bolonya Etabı 300 Km
Pegasus Havayolları İstanbul-Venedik 10:00 uçağı ile yola çıktık. 11:30 #İtalya saati ile Venedik’e indik. İnerken havadan Venedik manzarası oldukça güzeldi. Saat 17:00 gibi Trieste gümrükte işlemler sona erdiği için en geç 15:00 gibi Trieste limanına girmemiz gerekiyordu.

Venedik-Trieste arası 150 km. Tren, taksi ve shuttle alternatif ulaşım araçları. Taksi 300 eur, tren ise süresi uzun ve saatleri uyumsuz olduğu için adam başı 20 eur olan shuttle #Goopti kullandık.
Saat 15:00 gibi limana girdik. Limana girmek bile 20 dk sürüyor. İnanılmaz büyük bir liman. İçerdeki TIR ve dorselerin nerdeyse tamamı Türk plakalı.

Hava oldukça sıcak 37 derece civarı, limana girip motorları görünce çok seviniyoruz. Uzun süre sonra sevgiliyi görmek gibi ;)
Hızlıca çıkış işlemlerini bitiriyoruz ve motor kıyafetlerini giyip gümrükten çıkıyoruz.
Yaklaşık 400 km bir yolumuz var. Ama karanlık basmadan #Bolonya’ya varıyoruz. Saat 21:30 gibi oteldeyiz. Otellerin genelde şehir merkezine yakın olmasını tercih ediyoruz. Çünkü akşamın geç vaktinde şehre gelince, hızlıca gezmek ve yemek için çok vakti kalmıyor.
İtalya’da “Trattoria” adında yerel yemeklerin olduğu restoranlar mevcut. Bizim esnaf lokantaları tadında Biz oldukça yüksek puanlı Trattoria da Me'ye girdik. Oldukça iyiydi, özellikle makarnalar.
Bolonya küçük ve tarihi bir şehir. Geniş meydanları, açık hava sinemaları ilgimizi çekiyor.
Ekip yoruluyor güzel bir İtalyan dondurması sonrası otelin yolunu tutuyoruz. Saat 24:00 civarı uyku moduna geçiyoruz. Euro'nun abartılı yükselişi nedeniyle Caner ile aynı odayı paylaşıyoruz, gezi boyunca bir çok şehirde ;)
2. Gün: 27 Temmuz, Cumartesi Bolonya-Livorna / Bastia-Ajaccio Etabı 400 Km
Motor gezilerimizin vazgeçilmezi de Serdar üstat ile yapığımız sabah koşuları. Her tura koşu malzemelerimizi mutlaka alırız. Yaklaşık 1 saat süren 10 km’lik bir koşu ile Bologna’yı gündüz gözüyle keşfediyoruz. Sonrasında otelde güzel bir kahvaltı, hazırlıklar ve saat 9:00 gibi yola çıkıyoruz. Önce 3 motor Bologna havalimanına gidip üstadın motoru otoparka, üstadı da THY ile Türkiye'ye gönderiyoruz. Caner ile benim için hedef #Livorno limanı ve #Korsika. Feribotun Livorno’dan kalkış saati 13:30, yolumuz yaklaşık 350 km. #Floransa’yı teğet geçiyoruz ve 12:30 gibi Livorna’ya varıyoruz. Riske atmamak için otoban kullanıyoruz. İtalya’da otobanlar oldukça pahalı, iki şeritli yola adam başı 25 eur veriyoruz.
Livorno bir liman şehri, bizim feribotu bulmakta zorlanıyoruz. Aynı anda farklı yerlere birçok feribot kalkıyor.

Bizim ferry şirketimiz “Moby’s”. Cumartesi olması sebebiyle oldukça uzun bir kuyruk bizi kaşılıyor. Ama motorlar ayrıcalıklı, sıranın önüne alıyorlar bizi. Feribotun kalkması 14:00'ü buluyor. Hava oldukça sıcak 39 derecelere yaklaşıyor. Feribot biletlerini alırken 2 eur fark ile pulman koltuk satın almıştık. Doğru da yapmışız. Numaralı koltuklar oldukça rahat ve geniş. Koltukların sırtları neredeyse yatak olacak kadar yatıyor.

Bu arada komik bir durum oluyor, 39 derece sıcakta uzun sürüş ardından klimalı salon ve pulman koltuklara yerleşince, biraz serinlik için motosiklet botlarımızı çıkarıyoruz.
Aynı anda ön koltuktaki çift kaçarcasına uzaklaşıp koltuklara geçiyor. "Koku"dan olsa gerek, biraz utanıyoruz ama yapacak birşey yok :)
Yanımızdaki yiyeceklerden atıştırıp ardından güzel bir uyku çekiyoruz. Gemi biraz gecikme ile 18:30 gibi Korsika’nın en büyük şehirlerinden biri olan adanın doğu tarafında olan Bastia’ya yanaşıyoruz. #Korsika adından da anlaşılacağı gibi geçmişte korsanlara ev sahipliği yapmış bir ada. Korsika için “Deniz üzerindeki dağ” söylemi sanırım her şeyi anlatıyor. Oldukça dağlık, sahilleri ise kayalık ve girintili doğal limanlara sahip tam bir korsan adası. Biz adada 3 gece kalacağız. Adanın batısında #Ajaccio’da, güneyinde #Bonifacio’da ve doğusunda ise #Bastia’da birer gece konaklayacağız.

Feribot çok hızlı boşalıyor, biz hiç vakit kaybetmeden adadaki ilk gecemizi geçireceğimiz #Ajaccio’ya doğru adanın batısına sürüyoruz. Neredeyse adayı tam ortadan bölüyoruz, hava kararıyor… yoğun sis ve yer yer yağış altında sıkı bir dağ geçişi yapıyoruz. Yaklaşık 150 km ama 3 saatimizi alıyor. Livorno’da 39 derece olan ısı gece dağlarda 10 dereceye kadar düşüyor. Bu arada dağ geçişinde benim sol botumda anormallik seziyorum. Vites geçişlerinde bot bir yerlere takılıyor gibi. Meğer botumun tabanının neredeyse tamamı açılmış. Biraz da tehlikeli olunca mecburen durduk, tabanı tamamen söktüm. Çok az kullandığım #Dainese botlar beni yarı yolda bırakıyor. Benzin için durduğumuz bir yerde botu yapıştırmak için kuvvetli bir yapıştırıcı alıyorum.
Ajaccio’ya saat 21:30 gibi varıyoruz. Otele yerleşmek ve tekrar yemek için dışarı çıkıyoruz. Ama restoranlar 22.30 gibi kapanıyor. Sadece tek restoran açık, adada nöbetçi restoran olsa gerek. Çok açız nefis bir pizza yiyoruz. Benim favorim 4 peynirli, Caner deniz mahsullü yiyor. Gerçekten muhteşem. Bu arada inanılmaz bir yağmur başlıyor ama öyle böyle değil afet.
Sonradan öğreniyoruz ki ada için bu normal. Adanın yerel halkı enteresan. Hafif âsi, iri yapılı tipler. Kızlar bile 1.70 plus. Korsan genleri halen devam ediyor sanırım. Yemek sonrası 00:30 gibi yoğun yağış altında koşarak otele dönüyoruz. Otelde dönünce odada botumu yapıştırıyorum, gayet sağlam görününce moralim düzeliyor.
Sabah Ajaccio'nun meydanına iniyoruz. Bu küçük kasabayı yürüyerek keşfediyoruz. Açık pazardan aldığımız yerel meyvelerin tadına bakıyoruz.
3. Gün: 28 Temmuz, Pazar Ajaccio-Bonifacio Etabı 200 Km
Sabah 7:00 kalkışı ile 1 saatlik koşu sonrası kahvaltı ve küçük bir şehir turu yapıyoruz. Şehrin ortasına kurulan halk pazarı çok güzel. Bu arada birşey gözümüze takılıyor, polis kaldırım üstlerine bırakılan tüm motorlara ceza kesiyor.
Saat 12:00 gibi Bonifacio’ya doğru yola çıkıyorız. Yol 130 km ama Garmin 2,5 saatlik sürüş gösteriyor. Dağlık ve virajlı yollar geçiyoruz. Nefis dağ manzarası ve muhteşem kokular ile beraber ormanların içinden ilerliyoruz. Adada tüm yollar muhteşem zemin kalitesi ve viraj eğimleri gerçekten güzel. Maalesef yolda bu sefer sağ botum patlıyor. Taban komple çıkıyor. Bu iş canımı sıkıyor. Sürüş performansımı etkiliyor. Bonifacio’ya kadar tabansız botla idare ediyorum. Motosikletlerimizle bir sağa bir sola yata yata #Bonifacio’ya 15:00'da varıyoruz.

Benim en çok beğendiğim yer burası oluyor adada. Adanın tam güney ucu. Sardunya adası çok yakın görünüyor. Eski şehir güvenlik amaçlı kayaların üzerine kurulmuş. Karanın içine labirent gibi girmiş doğal bir liman da mevcut bu şehirde.
Oteller çok pahalı ve dolu olduğu için şehrin 2 km dışında şirin bir dağ otelinde kalıyoruz. Kendisine ait bahçesi olan bir bungalow veriyorlar bize. Caner ile romantik bir gece ve verandada yemek bizi bekliyor :)
Otele yerleşme sonrası şehir merkezine inmeye karar veriyoruz, Caner 2 km yürümek istemiyor. Rahat kıyafetler ile tekrar motorları alıp şehir merkezine iniyoruz. Sonrasında motorlar ile eski şehrin bulunduğu dik tepeye tırmanıyoruz. Muhteşem bir manzara. Azgın dalgalar ve Sardunya adası.
Bıçak ve çakılar adanın simgesi ve çok güzeller, almak için en uygun yer burası, ürünler el yapımı. Fiyatları da çok değil 30 euroya kemik saplı Korsika amblemli güzel bir çakı alıyorum.


Adanın her yerinde bandanalı korsan kafası simgesini görmek mümkün. Kendi bayraklarında da korsan kafası mevcut.
Ada Fransa’ya bağlı ama kimsede böyle bir inanış yok :)

Yemek yiyecek yer bulamıyoruz. Sonra SPAR super markete gidip canımızın çektiği her şeyi alıp şirin otelimize dönüp bahçede güzel bir sofra hazırlayıp keyif yapıyoruz.
Günün yorgunluğu ve aşırı yemekten erkenden sızıyoruz. Bu arada benim botlar ile devam edemiyeceğim belli oluyor. Yanımda sadece iki spor ayakkabısı var. Yeni bir bot bulup alana kadar. Koşu ayakkabısı ile yola devam etmeye karar veriyorum.
4. Gün: 29 Temmuz, Pazartesi Bonifaccio-Bastia Etabı 150 Km

Sabah tabiki benim için koşu var. Bu sefer uzun tutuyorum, 15 km ile Bonifacio’yu bir kere daha keşfediyorum. Döndüğümde bir gün önceden kalan malzemeler ile kahvaltımızı yapıyoruz.
Adanın keyfini çıkarıyorduk ama henüz denize girememiştik. Otel resepsiyondan destek alıyoruz ve yaklaşık 20 km ileride bir plaj tavsiyesi alıyoruz.
Hızlıca toparlanıp 10:00 civarı plaj için yola çıkıyoruz. 15 dk sonra plajda oluyoruz. Gerçekten muhteşem. Nefis bir koy, masmavi deniz ve beyaza yakın kum. Plaja yerleşip 4 saat denizin tadını çıkarıyoruz. Plajdan ve ortamdan zor da olsa ayrılıp Bastia’ya doğru yola çıkıyoruz.
Yine güzel virajlar ile denize parelel bir yol bizi bekliyor. Sadece 150 km ama sürüş süremizi 2,5 saat veriyor Garmin. Yönümüz adanın kuzeyi, ferry'lerin yanaştığı liman, #Bastia yine.
Yolda Caner’in "YİNE" açlık kan şekeri düşüyor :) Deniz kenarında bir plaj restoranı olan Le Rest'O Chez Fred nefis bir pizza ve ardından güzel bir dondurma yiyoruz.
Saat 18:00 gibi Basti’ya varıyoruz. Otele yaklaşırken bir de ne göreyim; motor malzemesi satan bir Yamaha Motosiklet ve aksesuarları satan bayi. Acayip mutlu oluyorum. Üstelik vitrinde indirim ilanları da göze hoş görünüyor ;) Hemen giriyoruz, indirimden dolayı çok bir şey kalmamış ama şansıma ayağıma uygun Goretex güzel bir botu %35 indirim ile 130 euroya alıyorum. Rahatlıyorum doğrusu.
Sonrasında Bastia’daki otelimize yerleşiyoruz. Adada otel kalitesi ve hizmeti düşük. Alınan hizmet karşılığıda ödenen euro yüksek. Ama yapacak bir şey yok.
Bir şeyler yemek ve Bastia’yı gezmek için şehir merkezine iniyoruz. Dar sokakları ve küçük limanı ile otantik bir yer Bastia. Yemekler pizza ve makarna ağırlıklı ama çok iyi değil. Ertesi sabah İtalya’ya dönüş gemimiz 08:00’da. Kalkış biraz erken olacak. Bu yüzden 23:30 civarı odamıza dönüp dinlenmeye çekiliyoruz.
5. Gün: 30 Temmuz, Salı – Livorno-Toskana-Siena Etabı 250 Km
Sabah kalkış erken, ferry’yi kaçırmak istemiyoruz. Gerçi şehir çok küçük odadan bineceğimiz ferry görünüyor. Ama yine de hızlı hareket ediyoruz. Ben extra motiveyim, çünkü yeni motor botlarımı giyeceğim :) Eskileri yer kaplaması diye bir çöpün kenarına bırakıp limana iniyoruz. İtalya’dan ferry’e binişimize göre bu sefer son derece sakin. Sanırım hafta içi İtalya’ya dönüşleri böyle oluyor. Geminin giriş katı bile dolmuyor. Böyle olunca tam vaktinde 08:00 de kalkıyoruz.

Hava çok güzel, güverteye çıkıp şezlonglara yatıyoruz ve güneşleniyoruz.
Saat 12:00 gibi Livorno’ya yanaşıyor gemi. İniş de çok rahat oluyor.
Heyecanlıyız Serdar üstat ile buluşacağız. Şehir küçük liman çıkışında buluşuyoruz. Üç günlük ayrılık sonrası ekip tekrar bir araya geliyor. Artık 3 motoruz…
Vakit kaybetmeden Garmin’i Siena yolu üzerindeki, gemi de kararlaştırdığımız köylere kuruyoruz. Aslında Toskana bölgesinin bu şirin köyleri en az 2-3 günü hak ediyor. Ama sadece ikisini ziyaret edebiliyoruz. #Volterra ve #SanGimignano.
Aklımız Siena’da aslında. Üçüncü bir köye girmeden direk rotayı Siena’ya çeviriyoruz. Siena bizi etkiliyor. Medeniyetin başlangıcı gibi. Şehir klasik olarak yüksek bir lokasyonda ve etrafı duvarlarla çevrili olarak oluşturulmuş. Aslında bu bölgedeki bu köy ve şehirler birbirine çok benziyor. Tepelik bir bölge, yüksek duvarlar, dar sokakalar ve şehre girişi için kapılar. Tek amaç düşmandan korunmak.
Siena’ya araçla girmek çok kolay değil. Şehrin 5 girişi var ama hepsinden araçla giriş yapamıyorsunuz. Otelin bize yaptığı uyarılarla #PortaSanMarco kapısından içeri giriyoruz. Bizim üç adet 1.200 cc’lik canavarlar sakin ve sessiz şehri biraz hareketlendiriyor. Gazlara dokunmadan sakin bir şekilde daracık sokaklardan geçerek saat 16:00 gibi tarihi otelimizi buluyoruz. Akşam yemeği için resepsiyondan destek alıyoruz ve rezervasyon yaptırıyoruz. Park yeri bulmak motorlar için bile sıkıntılı. Otelin özel parkına motor başına 20 euro veriyoruz. Bu tarz gezilerde otoparka verilen paralar yekün tutuyor ama yapacak bir şey yok, sabah motoru bulmak istiyorsanız paraya kıymak lazım.
Eski şehrin ortasıdaki eski hipodrom çok etkileyici. Yerde yaklaşık 15 derecelik bir açı ile eğim mevcut. Herkes bu alanda yerlerde oturuyor.

Yatıp uzanmak bile çok keyifli. Müthiş bir huzur veriyor bu meydan. Hiç bir şey yapmadan saatlerce oturasımız var.
Biraz bu alanda vakit geçirip resepsiyonun tavsiyesi olan restorana gidiyoruz.
Spesyel makarna çeşitleri ve nefis bir steak yiyoruz. Siena da gece hayatı biraz sakin. Şehir gece 22:00 den sonra terk edilmiş bir hal alıyor. Entersan bir huzur çöküyor. Karanlık, dar sokaklarda biraz dolaşıp sonra uyku moduna geçiyoruz.
#VenchiSiena'da dondurma süper bu arada.
6. Gün 31 Temmuz, Çarşamba Siena-Roma Etabı 300 Km

Sabah Serdar üstad ile Siena’nın dar sokaklarında klasik koşumuzu yapıyoruz. Sonrasında küçük bir cafe de kruvasan ve kahve ile kahvaltı yapıyoruz. Ardından motorları hazırlayarak saat 10:00 gibi şehirden çıkıyoruz.
Yönümüz aşıklar şehri Roma, biz de üç erkek Roma’ya doğru yola çıkıyoruz :)))
Bir an önce Roma’ya gitmek için Garmin’e “en hızlı yol” seçeneğini giriyoruz. Saat 15:00 gibi şehir merkezine 3 km mesafedeki otelimize varıyoruz. Hızlı bir duş ardından taksi ile Roma’nın merkezine iniyoruz.

Para harcamayı seven Caner Roma’da saçlarını kestirmeye karar veriyor. Daha önceden bildiği Max & JO adında enteresan bir berber.
Üstad ile ben cesaret edemiyoruz. Caner 50 euro verip orjinal #İtalyanTraşı yaptırıyor.
Karınlar acıkıyor. Roma’nın meşhur halk tipi bir restoranını seçiyoruz. İsmi Tonnarello, 1876’dan beri aynı yerdeler. Ama yemekler hala taze :))
Restoranında herşeyin tadına bakıyoruz. Lazanya en iyisi. Ardından şehri gezmeye başlıyoruz. Daha önce de Roma’ya gelen birisi olarak Panteon beni yine çok etkiliyor.

7. Gün: 01 Ağustos, Perşembe Roma-Napoli Etabı 250 Km
Sabah 7:00 kalkış üstad ile benim için. Caner her zamanki gibi uykuya devam. Roma biraz daha uzun bir sabah koşusunu hak ediyor doğrusu. Öyle de oluyor 15 km lik bir koşu ile neredeyse tüm Romayı 1,5 saatte koşuyoruz.

Yüksek bir tepeye tırmanıp tüm şehri yukardan izliyoruz. Aşk çeşmesine "ter kokuları" içinde uğrayıp İspanyol merdivenleri önündeki havuzdan su içiyoruz Sonrasında öğreniyoruz ki yasakmış :)

Otelde güzel bir kahvaltı sonrası Napoli’ye doğru yola çıkıyoruz. Üç şeritli yol full neredeyse tampon tampona trafik. Bizi şaşırtmıyor aslında beklediğim bir durum, İtalyanların Ağustos ayı yaz tatilleri. Ama ilk günden böyle yollara düşülür mü kardeşim, bizim bayram trafiği gibi. Nerdeyse herkes güneye akıyor. Bu arada güneye indikçe ısı artıyor. 38 dereceleri görüyoruz. Saat 15:00 gibi Napoli’ye varıyoruz.
İtalya’da Güney’e indikçe ortam değişiyor, bozuluyor. Napoli çok enteresan bir yer. Paraşüt ile bıraksalar kesinlikle İtalya veya Avrupa demezsiniz. Tam bir düzensizlik ve keşmekeş. Biraz Güney Amerika’yı andırıyor. İnsanların tavrı ve tipleri. Bir İstanbullu olarak bizi bile tedirgin ediyor. Otel merkezde, resepsiyondan ilk tepki aman motorları en güvenli otopark alın oluyor. Gecelik 20 euroya otoparka bırakıyoruz. Otoparkçı tam değnekçi, 35 eur istiyor önce ama karşısındaki Türk olunca 20 euroya razı oluyor.

Ekibin para harcamayı ve alışverişi seven katılımcısı Caner şehir girişinde gördüğümüz Outlet AVM CAMPANIA'ya gitmeye karar veriyor ve tekrar motoruna atlayıp 30 km geri dönüyor. Güzel kızı Mina’ya ve eşi Sinosh'a hediye almak istiyor "yoksa Sinosh onu keser :)" . Biz de üstat ile Napoli’nin çılgın sokaklarına dalıyoruz.

Öyle dar sokaklar var ki iki elinizi açtığınızda yan duvarlara değebiliyorsunuz.
Gece girmek mümkün değil. Bu arada bu dar sokaklardan motorlar ile tam gaz geçiyorlar. Hatta bir motor bizi teğet geçiyor. Nasıl oluyor 300 km mesafede aynı ülkede her şey bu kadar değişiyor anlayamıyoruz.
Ama bir şey var ki sırf onun için buraya gelinir ;) PİZZA !!!!
Hayatımın en güzel pizzasını Materdai caddesinde STARITA da yiyiyoruz. Saat 19:00 da açılan en meşhur bir pizza dükkanı. İçerisi çok vasat ama lezzet muhteşem. Çok başka birşey gerçekten. Pizza’nın ana vatanı Napoli olduğuna ikna oluyoruz. Kendimizi italyan garsona bırakıyoruz, garson da şovunu yapıyor :)


Çıkışta inanılmaz bir kuyruk fark ediyoruz. Çok iyi bir zamanlama ile gelmişiz meğer.
Sanırım hem Üstat hem de ben bu lezzeti kolay kolay unutamayacağız.


Bu arada Napoli’de pastane tarzı yerler çok fazla. Her köşede bu tarz dükkanları görebiliyorsunuz. Bu pastanelerde bizim şambaba tatlısına benzeyen BABA adında bir tatlı var. Bizim şambaba tatlısına benziyor en önemli farkı rom ile yapılması. Tadı oldukça güzel, denenmeli.
Caner geç de olsa ekibe katılıyor ama Pizza’yı maalesef kaçırıyor. Ama istediği hediyeleri aldığı için rahatlıyor Canerimin.
Gece ilerledikçe Napoli daha da esrarengiz oluyor, biz bile tırsıyoruz. Gidip yatmaya karar veriyoruz.
8. Gün: 02 Ağustos, Cuma Napoli-Solerno-Amalfi-Bari-Brindise Etabı 500 Km
Sabah kalkış 07:00 koşu için. Napoli de tepelerden oluşmuş bir şehir. Genelde her yerde bir eğim çıkıyorsunuz ya da iniyorsunuz. Sabah koşusunda da Napoli Kalesine koşarak çıkmaya karar veriyoruz. Tam bir liman şehri koşacak yer de yok aslında.

Kale’ye tırmanmaya başlıyoruz. Eğim oldukça fazla, bir yerden sonra yol bitiyor merdivenler başlıyor, biz koşmaya devam Rocky Balboa gibi koşarak tırmanıyoruz Napoli Kalesine (Castel Sant Elmo). Sanıırm 500 mt civarı bir yüksekliğe çıkıyoruz.
Süper bir manzara karşılıyor bizi. Capri adası ve güzel bir Akdeniz manzarası. Koşarak aşağı inip otele dönüyoruz. Bugün yolumuz uzun, hedef Brindisi Limanı ve saat 21:00 deki Yunanistan feribotu.
Vakit rahat olunca #Amalfi’yi de görelim diyoruz. Motorları hazırlayıp saat 10:00 gibi Napoli’den ayrılıyoruz. Garmin’i Amalfi’ye kuruyoruz. Dağlardan HairPin (Motorcuların kat kat kıvrımdan oluşan yolları tarif ederken kullandığı kelimedir HairPin; SaçTokası) inişli bir rota seçip #Amalfiye doğru yola çıkıyoruz. Ama otobandan çıkışı kaçırıp #Salerno üzerinden Amalfi’ye dönüyoruz. Dağların yamaçlarına oyulmuş gidiş dönüş dar bir yol Amalfi’ye giden sahil yolu. Ama nefis bir deniz manzara eşliğinde kıvrıla kıvrıla gidiyoruz. Hava çok sıcak 40 dereceyi görüyoruz. Yol çok kalabalık herkes plajlara gidiyor. Etraf cıvıl cıvıl. Amalfi’ye varıyoruz ama aşırı kalabalık. Motorla bile durmak mümkün değil. Tekrar geri dönüyoruz ve yol üstündeki bir plaja giriyoruz. Hızlıca şort ve havluya dönüp denize atlıyoruz. Çok iyi geliyor doğrusu, deniz vasat. Bir Ege değil kesinlikle.
3 saat kadar deniz sefası yapıp tekrar yollara düşüyoruz. 40 derecede 400 km yol biraz gözümüzde büyüyor. Gelirken kaçırdığımız HairPin dağ inişini, dönüş yolunda çıkarken yapalım diyoruz. Güzel bir tırmanış oluyor. Yol yer yer tek şeride düşüyor. Trafik lambaları ile yönetiyorlar. Burada da motorun faydasını görüyoruz. Kırmızı ışıkta karşı şeridi geçiş için bekleyenler ciddi konvoy oluşturuyor. Motorlar konvoyu sollayıp en ön geçip yeşili bekliyor. Yeşil yanınca ver gazı :) Bom boş yol oldukça keyifli. #Birindisi’ye #Bari üzerinden gidiyoruz. Bir ara rüzgarın etkisiyle sanki çölde gider gibi oluyoruz. Isı 40’ın üstüne çıkıyor. Bu gezide motorların yaktığı benzin kadar biz de suya para vermiş olabiliriz.
Akşam üstü saat 19:30 gibi #Birindisi Limanına varıyoruz. Gemi binişi havaalanı gibi, önce checkin yapmak gerekiyor. Hızlıca işlemleri yapıp geminin yanına iniyoruz. Bu arada güneş hafiften batmaya başlıyor hoş bir sunset oluyor. Keyfimiz tavan hava süper yol bitti, gece gemide, Aşk Gemisi misali :) Hızlıca gemi yükleniyor. Bizi de bir araya sıkıştırıyorlar. Hava çok sıcak bir de arabaların motor ısısıyla beraber geminin altı yaşanmaz oluyor. Terden sıcaktan bunalıyoruz resmen, hızlıca motorları yanaştırıp üstümüzü çıkarıyoruz ve kıyafetleri motorların üstüne bırakıyoruz .Serdar üstat yunuslu şortu ve parmak arası terlikleri ile plaj moduna geçiyor. Ben ve Caner de tişort ve eşofman ile motorların yanında ayrılırken ben son anda motor montumu ve sırt çantamıda yanıma almaya karar veriyorum.
İki ay önce feribot biletini alırken yaklaşık 12 saat sürecek yolculuk için kamara bakınmış, fakat fiyat 300 euro civarında olunca vazgeçmiştik. Çünkü feribot içinde bulunan her alanda uyumanıza izin veriliyor. Aklınıza neresi geliyorsa adeta.

Biz de motorlardan ayrıldıktan sonra yolcu bölümüne girince karşıma çıkan ilk manzara, yerde çift kişilik şişme yatak üzerinde karı koca ve bir çocuk pijamaları giymiş yorganı çekmiş uyku moduna girmek üzereler. Hayatımda ilk defa gördüğüm bir manzara herkes bir köşeyi kapmış geceye hazırlanıyor. Durum böyle oluncada içerisi havasız ve keyifsiz. Biz güverteye çıkmaya karar veriyoruz. Hemde en üst kata. Manzara super güneş batıyor nefis bir hava gençler müziği açmış dans ediyor. İşte diyoruz burası tam bize göre. Üst güvertede bir köşe seçip oraya kamp kuruyoruz. Keyifler super güverte full, gece yıldızları seyretmeyi planlıyoruz.
Derken gemi saat 21:00 gibi limanda ayrılıyor. 12 saatlik keyifli bir yolculuk bizi bekliyor!!!
Gemi akdenize doğru açıldıkça ve süratini arttırdıkça yavaş yavaş hava soğumaya başlıyor. Önce dayanabiliriz falan darken hafiften üşümeye başlıyoruz. Ben garantici olmanın ekmeğini yiyorum ve motor montumu giyiyorum :)
Caner ve Serdar üstat da motorların yanına inip montları almaya karar veriyorlar. Ama no-entry :). Güvenlik gerekçesiyle izin vermiyor gemi personeli. İşte o zaman eğlence başlıyor. Gece 23:30’a doğru rüzgar çok şiddetleniyor, benim sırt çantasında ne varsa giyiyoruz. Benim medium tişört Serdar üstadın XL bedenine zırh gibi oturuyor. Birde üstat üstüne benim BMW tulum yağmurluğu giyiyor. Bu arada güvertede parti yapan herkes bir anda kayboluyor. Sadece 5-10 kişi kalıyoruz. Meğersem herkes gece için sıcak bir plan yapmış.
Uykumuzda geliyor, balık etindeki Caner'i ortamıza alıp geminin saç zeminine yatıyoruz. Şartlar zorlaştığında 3 erkeğin birbirine nasıl sarılabileceğini tüm gemiye gösteriyoruz :)
Yorgunluktan uyuya kalıyoruz, saat 02:00 gibi hafiften donarak uyanıyoruz. Güvertede devam etmek artık gerçekten zorlaşıyor, geminin yolcu bölümüne iniyorum, aman allahım tam bir mülteci gemisi :) Sonra Caner geminin yemekhanesini keşfediyor. Üstadı da alıp yemekhanenin mermer zeminine iniyoruz, o an bize 5 yıldızlı otel konforu gibi geliyor. 3-4 saat kadar nispeten sıcak bir yerde uyuyoruz.
9. Gün: 03 Ağustos, Cumartesi İqoumentsa-Selanik Etabı 400 Km
Sabah güneşin doğuşu oldukça güzel, bizi Igoumenitsa öncesi Korfu adası karşılıyor. Korfu oldukça büyük bir ada, plajları ve evleri çok hoş görünüyor. Gemi saat 07:00 gibi Korfu adasına yanaşıyor. İnenler ve binenler sonrasında Igoumenitsa’ya rotayı çeviriyor. Saat 09:00 gibi bu muhteşem gemiden iniyoruz. Tekerlekler Yunanistan’a basıyor
Garmin’i Selaniğe kuruyor Caner. Ama gemiden karnımız aç ve dağınık bir durumda indiğimiz için hem yemek yiyeceğimiz hem de temel ihtiyaçları karşılayabileceğimiz bir yer arayarak Yunanistan topraklarında ilerlemeye başladık. Caner Intercom’dan “işkembe çorbası olsada içsek” diyerek bizi güldürüyor :)
Hem depoları hem de mideleri doldurmak için bir yaklaşık 150.km de bir Shell de duruyoruz. Depoları doldurduktan sonra istasyon içindeki restorana düşük beklentiler ile giriyoruz. Bizi inanılmaz lezzetler karşılıyor. Yerel bir ailenin işlettiği Restaupark Papadopoulos-Café adında küçük bir restoran. Ama bizi en çok şaşırtan kelle paça çorbası oluyor Caner’in temiz kalpliliği perçinleniyor adeta. Nefis el yapımı börekler ve çorbaları içiyoruz. Teyzeler ile enerjimiz çok tutuyor tam bir Türk-Yunan dostluğu. Muhabbet sonrası dedelerinin Erzurumdan geldiğini öğreniyoruz. Benim dedemin Yunanistan’ın ortasından İstanbul’a göçmesi gibi. Kaderler aynı…
Yaklaşık 1,5 saat yiyoruz içiyoruz sohbet ediyoruz ve vedalaşarak yola düşüyoruz.
Yaklaşık 100 km sonra yol üzerinde olan dedemin doğduğu Neopoli (Nasliç kasabası) ilçesine uğramak istiyorum, sağolsun ekip bana eşlik ediyor. Yaklaşık bu topraklarda 500 yıl yaşamış atalarım ve 1910 da anavatana göçmüşler. Benim için çok duygusal anlar oluyor köye giriş, çocukluğumdan beri olan bir hayalim gerçekleşiyor. Beni acaba ne karşılayacak ne göreceğim çok merak ediyorum. Ama tam bir hayal kırıklığı. Köyde Türklerden eser yok. Resmen 500 yılı kazımışlar. Sadece bir caminin kalıntıları kalmış. En azından bir mezarlık falan var mıdır diye dolanıyoruz ama maalesef Üzülüyorum…
Çok kalmadan çakıyoruz köyden, hedef direk Selanik artık. Saat 16:00 gibi varıyoruz otele. Hava yine çok sıcak 38 derecelerde ve nemli.
Biraz dinlenip #Selanik'in sahiline atıyoruz kendimizi. Daha öncede defalarca geldiğimiz yer Selanik ama enerjisi her zaman yüksek bir yer. Sahil cıvıl cıvıl. Yürümek bile mümkün değil. Daha önce planladığımız şekilde dostumuz Suat da Kosova’dan Selanik’e eşi Cansu ve dünya güzeli kızı Defne ile geliyor. Daha önce de peynir aldığımız The Grocery of Thessaloniki adında şarküteriye giriyoruz. Selanik’te peynirin her çeşiti güzel. Ama ben Feta’cıyım. Motorlara sığacak kadar alıyoruz. Sonra refarans ile güzel bir balıkçıya 7 Thalasses gidiyoruz hep beraber. Mezelerden özellikle ahtapotu çok beğeniyoruz tavsiye ederim. Kapanışı Terkenlis 1948 de tatlı ve dondurma ile yiyoruz. Son gece yarın, back to home. Yarın yorucu bir 600 km bizi bekliyor. Gümrük geçişi Türkiye’deki Pazar dönüş trafiği. Saat 01:00 gibi otele dönüyoruz.
10. Gün: 04 Ağustos, Pazar Selanik –İstanbul 600 Km
Evleri özlüyoruz ve 08:00 gibi yola çıkıyoruz. Benzin dışında durmaya niyetimiz yok. Otobanda yol bir an önce bitsin diye gazlara yükleniyoruz. Selanik’te doldurduğumuz depolar Türkiye’ye girmemize yetmiyor. Yunanistan otobanlarında benzin istasyonu yok. Otobanda çıkmanız gerekiyor. Bu arada kritik bir konu Yunanistan’da da Pazar günü benzin istasyonlarının büyük bölümü kapalı. Nöbetçi istasyon bulmak biraz vakit alıyor. Dikkat etmek lazım. İpsala kapısına 2 saat gibi bir sürede geliyoruz. Yunanistan tarafını çok rahat geçiyoruz. Ama Türkiye girişi çok yoğun. Yine motorun avantajını kullanıp direk gişeye gidiyoruz. Biraz rahatsızlık veriyor sıradakilere aslında başa geçmemiz. Doğrusundan biz de emin değiliz motor sıra bekler mi ? Fakat çok hızlı geçiyoruz. Sanırım en az 1,5 saat kazanıyoruz.
Birden huzurlu sakin yollar yerini agresif ve yoğun Türkiye yollarına dönüşüyor :) Mecbur biz de agresif kullanmaya geçiyoruz ki trafik ile uyumlu ilerleyelim. Saat 13:00 civarı İstanbul’a varıyoruz. İntercomlardan vedalaşıyoruz.
10 günlük yaklaşık 3500 km lik yol sağ salim bitiyor ve şükürler olsun evimize dönüyoruz. Km ne olursa olsun motorsikletiniz ile eve her dönüş bence şükür gerektirir :)
Evin garajına girince bir teşekkür de sevgili 1200 GS’ime, sarılıp öpüyorum onu :) Beni hiç üzmeden ne zaman ne istesem yapan muhteşem bir partner :)
Artık 2020 turunu planlama zamanına kadar dinlenme vakti…



Comments